20.11.10

DETAYLARDA ÖZENSİZLİK, HER SORUNUN KAYNAĞI...

 Geçen gece, eşimle aklımıza Kadir İnanır'ın Osmanlı zamanında geçen bir filmini izlemek geldi, ne zamandır izlemeyi istiyorduk... Ve izledik. Elbette ki bu filmin beni edebiyatta isyan ettiğim herşeyin kaynağına götürebileceğini ummuyordum... Meğer...
  Evet evet! Buldum!... Aslında bulmadım, zaten bulmuş olduğum, burada da her yazımda üstünde durduğum şeyin tarihle ispat olunması beni inanılmaz mutlu etti... Evet bu var ve sinema, görsellik; inkar edilemez ve tartışılmaz bir biçimde kanıtlıyor bunu. Bahsettiğim şey; ÖZENSİZLİK...
  Herşeyi en baştan anlatayım... Evet filmimiz Osmanlı döneminde, İstanbul'da geçiyor. Kadir İnanır bir kabadayı... Hapisten çıkıyor, dostlarıyla meyhanede buluşuyor... Derken o da ne!? Kadir Bey bir dostu ile zar atarken ne görüyoruz?! Ortaya koyulan paralar ne sikke ne akçe, bunlar bildiğimiz Türk lirası! Tamam diyoruz geçiyoruz... Kabadayı yakın iki dostu ile bir... Aslında meyhane olması gereken ama gerek art deco koltuklarıyla, gerek başında fesiyle bateri -evet, bateri! Bilemiyorum, belki zillerde Zildjian alamet-i farikası falan da seçiliyordur ben dikkat etmedim artık- çalan 'davulcu' ile beraber küçük bir caz topluluğu izlenimi veren sazendeleriyle, gerek yukarıda, tavanda fırıl fırıl dönen vantilatörüyle modern bir 'gece kulübü'nü daha çok 'andıran' bir mekana gidiyor. Oradan bir bayanı 'kapatıp' ayrılıyor. Arkadaşlarıyla 'beton' bir iskelede oturup rakı içiyor, dertleşiyorlar. Biz de bu esnada İstanbul'un yedi tepesinin birinden, püfür püfür esen Boğaz havasını içlerine çeker gibi yüzlerini denize dönmüş İstanbul 'villalarını' görüyoruz, tarihi yalılardan değil, hani şu bauhaus tarzı villalardan...
  Bağlantı? Bir Osmanlı meyhanesini canlandırmak, tarihi bir film çekmeyi kafasına koymuş biri için ne kadar zor olabilir? Bir Osmanlı sarayını canlandırmak, görkemli ve gerçekçi bir dekor hazırlamak zor evet ama alt tarafı bir meyhane! Bozuk paraların olduğu sahne... Olmasa, filmde değişen hiçbir şey olmaz, eğer döneme ait para kullanamıyorsan, sahneyi hiç çekmezsin, haksız mıyım? Fan, kırmızı, şık art deco ve baterist için söyleyecek söz bulamıyorum zaten... Bunun adı imkansızlık falan değil, bunun adı özensizlik!
  Özensizlik, özellikle belli bir tema içersindeki detaylarda karşımıza çıktığında, çok daha rahatsız edici -ve kendi adıma asab bozucu- oluyor. Ben üzülüyorum çünkü aslında bir kaç ufak hata yapılmamış olsa, çok iyi filmlerimiz var...
  Edebiyat için çaba çok daha büyük olmak zorunda, sebebi mi? 'Maddi imkansızlık' bahanesine sığınmak için şans yok çünkü... Evet, hatalar filmlerde olduğu kadar kolay farkedilemeyebilir ama bu hiç orada olmadıkları anlamına da gelmiyor ne yazık ki sevgili yazarlar... Özen yoksa, ebediyet de yok... Bu böyle...
  Devam ederiz...

1 yorum:

Fabrizya dedi ki...

Evet çok güzel tespitler, eleştiri bu noktada barajın taşması gibi isyanla başlıyor ve baraj açıldığında da güldür güldür geliyor. Bir çok filmde söz konusu bu durum, özellikle şu dönemde takip ettiğim bir dizi olan "öyle bir geçer zaman ki"de de böyle şeylerle karşılaştıgımı söyleyebilirim. En basit örneği arabaların modelleri ve yolların otoban olması çok ilginç bir görüntü sergilemiyor degil :)

Edebiyat daha zihne hitap ediyor, maddi olarak daha ucuz ve kontrolü daha kolay. Yazar yazıyor biz yönetip canlandırıyoruz. Zihne yazar çizmiyor biz çiziyoruz. Sadece tasvir ediyor. Ne kadar özenle tasvirlerse okadar güzel çizebiliriz diye düşünüyorum. Bazen öyle bir tasvir okuyorum ki içinde kayboluyorum... Bazen de doyumsuzca bırakıyorum elimden.

okuyucu yada izleyici kitlesinin dikkatliliği güzel bence. Haybeye okuyan ve izleyen nüfus çok. Yapacak birşey de yok :) tercih deyip geçiyoruz.