15.10.10

ROMANDA NEFRET ETTİĞİM ŞEYLER-1: YAZARIN BİLMEDİĞİ/AZ BİLDİĞİ/YALAN YANLIŞ BİLDİĞİ KONULAR HAKKINDA AHKAM KESMESİ DAHA DA KÖTÜSÜ KİTABIN KONUSUNUN 'O' KONU OLMASI:

  Bir gün bir profesörümüz, 'Siz derse gelirken bir saat ya çalışıyorsunuz ya çalışmıyorsunuz, ben her hafta dersten önce dört-beş saat çalışıyorum' demişti. (Tabi ki o zaman şöyle düşünmüştüm, yani bunca yıl... herneyse...) Neden sonra hocamın ne kadar haklı olduğunu çok iyi anladım. Bir şeyi biliyorum ve size de anlatacağım diyerek bir topluluğun karşısına çıkmak büyük bir sorumluluk... Edebiyatta da durum hiç farklı değil...
  Son zamanlarda okuduğum bir kitap vardı ki -adını vermeyeceğim- tam da bu sorun üzerinden -üstelik mesleğimle alakalıydı varın siz düşünün, sinirli tabiatta insan ne yapar- çileden çıkmama sebebiyet verdi. Yani taze cinnetim dolayısıyla, ilk olarak bu noktadan başlamak istedim.
  Anlatmak istediğim şey kesinlikle 'Herkes ne biliyorsa onu yazsın kardeşim, başka şeyler hakkında yazmasın' gibi bir şey değil. Aksine! Yazar her konuda yazsın, misal karakterlerin meşguliyetleri, felsefeleri, amaçları, çevreleri çeşit çeşit olsun ki okuyucunun da ufkunu genişletsin... Ama bunu doğru biçimde yapsın. Bunun en iyi örneklerinden birini kuşkusuz İhsan Oktay Anar'ın kitaplarında görüyoruz. Anar'ın romanlarında, tarih, dönemin dokusu, anlayışı, mekan... herşey öyle titiz bir araştırmanın sonucunda yaratılmıştır ki, kendisinin felsefe değil de tarih bölümünde öğretim üyesi olduğunu düşünürsünüz. Hulki Aktunç'un, Puslu Kıtalar Atlası'na yazmış olduğu ön sözde dediği gibi '...Anar'ın romanlarını okuyunca, onun kaç bin tarih yapıtı okuduğunu pek merak ettim...', 'Ve bir gıdımlık tarih okuyorsam, o alandaki okumalarımı yeni bir keyifle, hatta yeni bir bakışla sürdüreceksem, bu da Anar'ın bana verdiğidir...' Kastettiğim şey tam olarak budur. Bu, yazarın ödevini yapmış ve bize bir şeyler anlatmaya hazır olduğunu gösterir. 
  Kötü örnekte ne var peki? Kötü örneklerdeki en büyük sorun, hiç araştırma, ön çalışma yapılmamış olması elbette. Kulaktan dolma bir kaç bilgiye, 'ben anladım bunu, sanırım şöyle ki...' kabilinden subjektif yorumlar da katılınca, tamam... Peki bu durumda, konu hakkında derin bilgiye sahip okur ne yapar? 'Aman canım adam ne bilsin şunun şöyle olduğunu...' mu der? Başkasını bilemem, bildiğim tek şey şu; ben demem! Evet bilmek zorunda... Evet araştırmak zorunda... 'Mesleği değil...' olabilir... Bunun ardına sığınılacak olduktan sonra, o zaman bütün yazarların, bütün karakterlerinin de yazar olması lazım gelmez mi? Kimse yazardan çok derin mesleki/felsefi bilgi veya çok derin sosyolojik/psikolojik çıkarımlar beklemiyor ki zaten, sadece biraz özen, biraz ön araştırma... 
...Devam edecek...

Hiç yorum yok: